7 Eylül 2015

Vahidüddin, Vatan haini değil büyük vatan dostu [bölüm 4] '' Sultan Vahdettin Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya geçmeye ikna etti ''




Bu işe şu anda hayatta bulunan eski bir yaverin bize vesika kıymetindeki beyanlarıyla girişeceğiz.

Eski yaverin anlattıkları:

Sultan Vahdettin'in bugün hayatta bulunan yaverlerinden eski Sadrazam Tevfik paşanın oğlu Ali Nuri (Oktay) Beyefendi Ayaspaşa'daki meşhur Park oteli'nin sahibidir. 

Seksen küsür yaşında olan Ali Nuri Beyefendiyi, Sultan Vahdettin hakkında en nadide bilgilerin sahibi olması gereken ve müstesna bir insan olarak telefonla aradım. Ne istediğimi anlattıktan sonra şu cevabı verdi:

- Bir kaç gündür gripli halde ve istirahat etmekteyim. Eğer gripe yakalanmaktan korkmazsanız oteldeki daireme buyurunuz, görüşelim!

... Birkaç hoş - beş lafından sonra hemen mevzuya girdim:

- Tevfik Paşa gibi Osmanlı tarihinin en nazik zamanlarından birinde Hükûmet Reisliği etmiş bir zatın oğlusunuz! Merhum ve muhterem pederiniz tıpkı Vahdettin'in son padişah olması gibi, Osmanlı Sadrâzamlarının sonuncusu. Sizde bu mütareke ve işgal devrinde Sultan yaverisiniz! Bu bakımdan gurbet illerdeki mezarı üzerinde koskoca bir yalan dağı oturulan Vahdettin'i yakından tanımış olmak gibi bir imtiyaza sahipsiniz.Allah'tan daha çok uzun olmasını dilediğim ömrünüzün bundan böyleki süresini hepimizin ki gibi yalnız Allah bilir. Ebedi hayatta ve Hesap Gününe inanmış bir insan olarak, aynı hisle dolu olduğunuz ümit, hatta emniyeti içinde, Vahdettin mevzuuna ait bildiklerinizi öğrenmeye, böylece Allah'ın rızasını kazanmanızı ve hiç bir hakikatin gizli kalmasına razı olmamanızı istemeye geldim. Vereceğiniz bilgileri kabul buyurursanız kaynak göstermek, istemezseniz menbaı gizli tutmak şartiyle Türk milli vicdanına takdim edeceğim' Lûtuf buyurunuz'

Esmer yüzünde ince bir zevk ve teassüs meltemi tek tek cevap verdi:

- İstediğiniz gibi hareket edebilir, kaynak olarak ismimi ortaya atabilirsiniz' Artık hem memleketimiz hem de şahsen ben o şartlar içindeyiz ki, ortada çekinilecek hiçbir şey görmüyorum!

Eski yaver devam etti:

- Sultan Vahdettin devrinde kurmaybinbaşıydım.Asıl vazifem süvari... Hem Erkân-ı Harbiye Mektebinde hocalık ediyor, hem de ''Yaverân-ı Hazret-i Şehriyâri kadrosunda bulunuyordum. Hayatım Sarayla Erkân-ı Harbiye Mektebi arasında geçiyordu. Balkan Muhaberesine iştirak etmiş. Birinci Dünya savaşına katılmıştım...

...

[devamla]

- Sultan Vahdettin, Milli Mücadeleye, Milli kurtuluş Hareketine bütün gönlüyle bağlıydı. Hareket başladıktan sonra beni sık sık huzura çağırır, dahili ve askeri vaziyetler üzerinde benden fikir alırdı. Taş basması büyük bir harita yapmıştım. Bu harita üzerinde kırmızı ve mavi, iğne bayraklarla vaziyeti Sultana izah eder ve askeri durumu gösterirdim. Kuva-yı Milliye hareketleri üzerinde her muvaffakıyet haberini alışında derinden bir ''oh'' çeker, ferahlar ve Dünyaya yeni gelmiş gibi olurdu. Bu manzara, benim gözlerimle tesbit ettiğim ve Allah ile kul huzurunda her an tekrarından çekinmeyeceğim bir hakikilik ve samimilik ifadesidir.

Eski yaver derin bir tahassus tavriyle sustu ve şu sözleri söyledi:

- Bahsettiğim Cuma selamlığından sonra Mustafa Kemal Paşa huzura davet ve kabul edildi. Sultan Vahdettin onu Anadolu'ya geçmeye ikna etti.

Telaşla doğruldum:

- İkna mı etti? Mustafa Kemal Paşanın bu hususta ikna edilmeye ihtiyacı varmıydı?

- İzah edeyim: Mustafa Kemal Paşanın huzura kabul edilişinden bir iki saat sonra Başyaver Naci Bey (Milli Mücadeleye katılan, birçok kumandanlarda bulunan, uzun zaman meb'usluk eden nâzik Naci Paşa lâkabiyle mâruf General Naci Eldeniz) yaverler odasına geldi ve haykırdı: '' Hûnkâr Mustafa Kemal Paşayı ikna edebildi! '' Bu haykırış, kelimesi kelimesine kulaklarımdadır. '' İkna '' tabiri yerindedir.

- Mustafa Kemal Paşanın gayesi Anadoluya geçmek değilmiydi?

- Ben Mustafa Kemal Paşayı büyük asker ve kumandan olarak tanırım. Öbür meziyetleri üzerinde söyleyecek bir sözüm yoktur. Mustafa Kemal Paşanın gayesi o zamanki Hükûmete girmekten başka bir şey değildi. Hem de bir çoklarının sandığı gibi Harbiye Nazırı olmak değil, Sadrazam olmak gayesi güdüyordu. 1919 ilkbaharında vaziyet şöyleydi: Şark ordumuz silahlarını bırakmıyor ve ortada itilaf devletleriyle aramızın yeniden açılacağı hüküm sürüyordu. Mustafa Kemal Paşada kudretli ve iradeli bir kumandan olarak biliniyordu. Bu kanaat bilhassa Hünkâra  aitti.  Mustafa Kemal Paşanın o günlerdeki kanaat ve görüşü ise İstanbul hükûmetinin İtilaf kuvvetlerine karşı direnmesi, isteklerini kabul ettirmesiydi. İşte bu tavrı göstermek için hükûmeti eline almak istiyordu. Halbuki bu kanaat ve görüş siyasi ve ameli bir kıymet ifade edemezdi. Zira Mondros Mütarekesi imzalamış olan mağlup bir hükûmetten galip düşmanlarına karşı bir direnme, karşı koyma iktidarı beklenemezdi.

Ali Nuri Efendinin sözünü kestim:

- Böyle olunca, o an için Kabineye girmek imkanını bulamayan  Mustafa Kemal Paşadan milli hareketi evvelden pilanlamış ve gaye edinmiş olması beklenemez!

Muhatabım bu dikkate cevap vermeden devam etti:

-  Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya gönderilmiştir. Onu göndermekte ancak iki gaye olabilirdi: İngilizlerin isteğine uygun şekilde Şark Ordusunu silahsızlandırması ve Doğudaki mukavemeti kırması için, yahut tam aksi olarak milli mukavemet ve hareket zemini açması için...

- Hangisi olduğunu sanıyorsunuz?

- Ben sadece ihtimalleri kaydediyor ve hadiselere ait unsurları veriyorum. Dileyen dilediği gibi hükmetsin!... Ben kendi hesabıma ayrıca bir tefsir yapmayı emin bir yol görmüyorum. Emin olduğum tek nokta, Mustafa Kemal Paşanın, Padişah tarafından ikna edildiğidir. Hâdiseler hangi ihtimale daha fazla yer veriyorsa öyle!...

Dâvanın şahdamarına ait suali sordum:

- Bu mevzuda Vahdetti'in Mustafa Kemal Paşaya '' Ben Halife ve Padişah olarak Anadolu'ya geçecek olursam düşman kuvvetleri birden telaşa düşüp topyekûn ana vatan üzerine çullanır ve memleketi tam bir esarete mahkûm eder. Sen bir kumandan olarak git, gerekirse bana ve hükûmete âsi ol ve milleti şahlandır '' dediği ve büyükçe bir para verdiği yolundaki sızıntılar doğru mudur, değil midir?

- Bilmiyorum! Onu hükûmet gönderdiğine göre elbette gerekli tahsisatı vermiştir.


Bu siyasi karşılığı şöyle mukabele ettim:


- Tahsisat ayrı ve tabii... Ayrıca Sultanın öz cebinden verdiği büyük bir para var mı, yok mu? Bir rivayete göre 30, bir rivayete 42, başka bir rivayete göre de 60 bin altın lira...


- Bilmiyorum! Mustafa Kemal Paşanın bu vazifeye, Padişahın emriyle Ferit Paşa tarafından gönderildiğini biliyorum!



- Emir veren Padişah olduğuna göre asıl maksadını hükûmetten gizli tutmuş olması ihtimali de yok mudur? Hususiyle Sultan Vahdettin'in son derece ketûm ve tedbir zekasına malik bir insan olduğu düşünülecek olursa?...

- Olabilir!... Vahdettin Ferit Paşayı sevmez ve ona itimat etmez. Nitekim Paris'te Versay sarayındaki sulh müzakereleri zamanında babamı çağırttı ve ona şu emri verdi: '' Sen de Ferit'in arkasından git ve onu kontrol et' ''

Muhatabım bu noktada davanın asli çizgisini bırakarak tarihi kıymet bakımından ehemmiyetli olsada Sulh Konferansına ait hususiyetlere daldı ve oradan yine Vahdettin'in vatan bağlısı seciyesine döndü.[1]



devam edecek


Kaynaklar:
[1]Necip Fazıl Kısakürek, Vahidüddin, Vatan haini değil büyük vatan dostu, Toker yayınları, birinci baskı, 1968, sayfa: 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156




Bölümler:



Alıntılarda  www.gercektarihsayfasi.com  olarak kaynak bildiriniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ahsarla